İçinizdeki kadına/erkeğe sorun bakalım ,süslü ve tıraşlanmış kelimeleriniz hangi gerçeği deşifre ediyor ya da hangi gerçeğe ait bir sırsınız bu masalda? Örtünüzü çıkarın, indirin maskelerinizi. Cehaletinizden mi korkuyorsunuz, kendinizden mi? Cinnet kırıntıları ile beslenmeyi bırakın, kuyruğunuz acıyacak. Erdemli, asil ve hokkabazsınız kuzum, yalanlarınızı okşayın, parlatın altın tozuyla, sözcüklere yama yapın, ağlamayın. Yağmur yüzlü çiçekler gibi kokuyorsunuz, yalan kusuyor göz yaşlarınız. Parfümlü düşlerinize uyuyun, cennetsiz cennetler içinde susun az, düşünün, kalbinizin oduyla sulayın bilinç güllerinizi. Tanrısınız madem ,tanrı gibi susun. Değilseniz, üç kuruşluk bilginizi insanlığa yamamayın.(Kelime cingözü, papağan bilge) Renklerini ve sınırlarını bilmeyen biri kendine ve efendilerine itaat etmek durumundadır. Sınırsızlığın renklerini asla kavrayamayacaktır o. Özlediğin hayat senin değil. Ve ne de yaşadığın hayatın öznesi olarak özgür bir bilinç değilsin sen. Çok konuşuyorsun, ağzınla kuyruğun arasında bir kedi yavrusu gibi tırmalıyorsun gölgemi. Kelimelerin diline yıldız bağlayıp anlaşılmaz laflar ediyorsun, gün gibi açık ve sıradansın, bilge görünmek istedikçe dökülüyor boyan. Öfkelisin dostum, kendine, yaşama, insanlara karşı hınç dolusun. Gülüyor gibi yapıyorsun, seviyor gibisin, ağlıyor gibi... Yaşıyor gibi yapıyorsun. Sonra bilimden ve sanattan dem vuruyorsun utanmadan. Hiç utanmıyorsun dostum. Senden olmayan, özgür bir bilinç karşısında sofizmin karanlık kelimeleriyle boğmak istiyorsun onu. Halbuki o sana yardım etmek istiyordu, özgürlüğünü istiyordu senin. Nevrozların karşısında o denli çaresizsin ki, kendin dahil herkesi düşman olarak görüyorsun. Her seferinde sonsuz karanlığına gömülüp kendini haklı çıkarabilecek materyaller arıyorsun bak.. Tarihten, bilimden, felsefeden, sanattan bu anlamda yararlanıyorsun; anlamak, üretmek, var olmak gibi kaygıların olmadı hiç. Kendini kendinden çıkararak hangi egoya çıraklık(uşaklık) ediyorsun şimdi?
On binlerce yıldır sen ve ataların beni yok etmek için uğraşıyor, sen onlardan daha büyük ya da üstün olduğunu mu sanıyorsun? Ezberindeki seni iyi tanıyorum. Seni anlatıyorum asırlardır sana. Ama hiçbir zaman kendinle yüzleşmedin sen. Sofist, stoist, aristik cüce. Seninle kavga edecek değilim, çünkü değmezsin. Sadece yardım etmek istedim, anlamadın gene ve yaktın ruhunun akıl kuşlarını. Çıplak kelimelerle konuştum seninle, anla istedim. Seni kendi sözcüklerinle yok edebilirdim, boynundan yüreğine bir mızrak gibi girer ve çıkmazdım istesem, yapmadım. Çünkü hala ve her şeye rağmen insansın. Acıyorum sana. Duy ve düşün ki, ben aptal bir çocuk/erkek/kadın ruhuyum, güzelliğimi sana buladım. Kötülüğüm iyidir ve merhametim vahşetim gibi insanidir. Neden korkuyorsun benden? Sen insanoğlunun en kötü bilinç halisin, en aymaz, en kısır, en cahil çocuğusun yeryüzünün. Aşksız bir akılsın sen, akılsız bir aşk. Erdemli yalanlar söylüyorsun asırlardır. Zehirli düşler içinde zehir soluyorsun, yeter. Kendiyle ben i arasında sıkışmış bir zavallısın dostum, yapıcıların gibi kölesin sende. Paçandan damlayan kandır, iyi bak.. (Ruhun kanıyor.) Cinselliğin yok senin, gerçek bir seviden meyve vermedin hiç. Sistemin yapay cinlerini bilgin belleme. Onlardan aldıklarını satıyorsun hala. Kendine ait bir fikrin olmadı hiç. Sana aptal, itaatkar bir köle olma demiştim, kendine karşı bile eğilme. Ne sandın beni, sana kendimi değil, seni gösterdim. Tırnağımı bile görmedin henüz, üzülme görmeyeceksin. Büyük bir açlıkla tüketiyorsun her şeyi. Nefes almadan sevişmeliydin oysa yeni özneler için. Kuralları sen koymadın, sen onun koruyucu meleğisin, bekçisi, kapıkulu Derviş yüzlü palyaço... Özgürlüğü ağzına alma sakın, aşk, sevgi, dostluk gibi sözcükler yakışmıyor ağzına. Bilimsel bir peri olduğunu mu sanıyorsun, sanatçı bir akıl mısın yoksa? Kendini esir ettiğin yetmiyormuş gibi, tüm cinnetleri kucaklayan sen değil misin? Ben hiçbir ideolojinin çocuğu değilken bile, beni senden olmamakla suçladın, yargıladın ve infaz ettin. Astığın kendi saf bilincindir dostum. Kendi kalıpların içinde sevmek mi istedin beni, bu histerik bir geviş getirmedir. Beni yok edeceksin demek. Efendilerinin kuyruğunu öperek konuşuyorsun benimle. Yüksek sesle hakarete başladın şimdi. Senden korktuğumu düşünüyor olamazsın, sana her zamanki gibi gülüyorum işte.
Sana ateşi ve suyu veriyorum, zamanın bakir sevisini. Bana ne de kendine karışmadan dinle evrenin şiirini. Ben yanılgılar cennetiyim belki ama sen yanılgılar cehennemi olma. Gurur, yüzünü rehin almış bak, gövdesiz sevişme ruhunla. Burası yeryüzü. Yüzün gibi yersiz Etini öpen rüzgara eğil, azim değilsin sen. Şefkat ormanlarını budamış oduncu Kirpiklerin kanıyor, dudakların kızıl ve gür masallara gebe. Uyanmak için uyumalısın önce. Eğri olmadan doğru olma dostum. Ateş suda, su ateşte, güzellik çirkinlikte saklı. Sana itaat etmeyi öğreten efendilerin, diğer yandan seni sana köle yaptılar. Şimdi sendeki ego tanrılarını daha net görüyorum. Binlerce yıldır senin içindeki beni çıkarmak için büyük bir kavga veriyorum, dinle beni, güçsüzsün, zayıf bir şempanze, pinokyosun sen. Burnun ne kadar uzayacak daha, ne kadar kendini kutsayacaksın böyle. Tarihin, felsefenin içoğlanlarını kendine mısra yapıp daha ne kadar zırvalayacaksın? Sözcüklerine ağaçlar budayıp, gökler inşa ediyorsun, yapma. Her gün biraz daha düşüyorsun yükseldikçe. Yeryüzüne in, ayakların kadar yürü. O kanatlar sana göre değil ve sözcüklerin senin olmaktan çıkmış epeydir. Ağzında karınca sürüsü gibi öğrenilmiş cinler... Yapaysın dostum, fabrika köpeği gibi, plastik bir çiçek gibi yapay. Gökyüzü aynalarına bakıp bakıp sırıtan ruhuna, melekler işiyor şimdi. Yüzünü görsen bende korkarsın, beni görsen aşık olursun kendine. Düşün ki, sen ve ben aynı çığın sırtında iki toz zerresiydik, ses olduk, gül olduk, kan ve merhamet biçtik aynı hızda. Sonra ne oldu? Sen toz zerresinden putlar yarattın kendine, en büyük put sendin. Dedim ki, bir tekme at ona, yürü, İsadan, Muhammedden, büyük adamlardan aşırma kendini, ne de onları karıştırma kendine. Sustuğun kadar korkuyorsun, konuştuğun ölçüde cahil. Büyük sözler yakışmıyor ağzına. Doğruların var senin, eğri, eciş bücüş. Gerçek hakkında hiçbir şey bilmiyorsun, kaldır kafanı göklere bak, içindeki sonsuz güneşleri keşfet. Ama korkuyorsun işte, ölmekten değil, yaşamaktan korkuyorsun sen. Ne kendin olabilecek kadar aptal olmaya cesaretin var ne de kendinden başka benler çıkarabilecek bir dehaya sahipsin. Hayır dostum sen, zavallı bir akbabasın bir yanıyla. Diğer yandan papağan ruhusun o küçük kafanın.
Sen bir mucizeydin bir zamanlar. Yaşam gibi eşsiz ve tek. Ve ölümsüz yaşamaklar verildi sana. Duy ve düşün ki, şimdi karşımda çırılçıplak ve çaresizsin. Kısırsın dostum. Hastalık tüm ruhunu ve zihnini ele geçirmiş bugün. Korkuyorsun. Gel benim arkadaşım ol desem, kırk kere korkacak ve kırk birincide kendini bana asacaksın. Korkma... Ben şeytan değilim. İçindeki şeytanları gösteriyorum sana. Bunun için bendeki şeytanı görmene izin verdim. Bu yüzden mi kaçıyorsun benden ? Kötülüğümü saklamıyorum bak, çirkinliğimi görmene izin verdim. Sen bunun ne demek olduğunu anlayamazsın. Ama gene de düşün isterim, kafanın içinden çıkıp bir saniye düşün, kimim ben, sen kimsin? Aynı güneşin çocuklarıyız, aynı sözcüklerin değil. Sen bundan sonra da konuşacak, zincirlerini okşayıp okşayıp gürleyeceksin yüzüme. Yapabileceğin tek şey bu, içindeki şeytanları doyurmalısın. İşini kolaylaştırmak için benden nefret etme hakkını veriyorum sana. Beni öldürme hakkını değil. Ama artık seninle ilişkimiz bitmiştir. Çünkü asla şifa bulmayacak bir hastalıksın sen, tek gerçek dostunu/sevgilini böyle kaybettin işte. Tırnaklarının içindeki sensin. Oku... Şaşkın bir ünlem gibi üşümeyi kes. Yakana takılmış teneke madalyalardır soru işaretlerin. Kalbinin kılları uzamış, aldırmıyorsun, ruhunun kılı dönmüş. Sen bir yanıyla kuklasın, diğer yandan kuklacı. Çobansın dostum, koyun olduğun kadar. Gül damlaları ölü hücrelerinin. Yarın öleceksin, demediler mi sana? Yarattığın bu cehennem içinde can vereceksin. Sen öteleri gördüğünü söylüyorsun, beş duyuya esir olmuş kesirli bir cin lastiğisin oysa. Sınırları içinde sınırsız bir ışık fırtınasıdır insan, demiştim sana. Ölümsüzlüğüne aşk soyunmuyorsa, ölüm sana giydirilecek, uyan. Sokaklar senin, ırmaklar, denizler, dağlar ve tüm dünya kalabalığı. Duy ve düşün ki, ben benden aldığım bir hızla yaktım tüm benleri. Çoğaldım sınırsız benler içinde. Ruhumun sözcüklerinden ışıklı hileler üflemedim sana. Çirkinliğimde güzeldim, hatalarımda gerçek... Tanrı giyinmedim ne de peygamber çiçeği ruhuma. Sana senden mısralar verdim, oku. Benden sırlar verdim sana. Ateşin, suyun ve tüm nesnelerin ilk haliyim ben, korkma. Kambur bir bataklık gibi emiyorsun her şeyi. Dudakların ıssız bir şiir gibi küskün kendine. Şekerli dağların var madem, dilinin içinde ısırgan ateş çiçekleri, öğret kendine o zavallı kuklanın marifetlerini. Sen tüm yaşama soyunmuş bir ağaçsın, dallarını incitme. Ne olduğun gibisin, ne bildiğin şey... Sözlerden arın. Kendinden ve nesnelerden ve gecenin karanlık peygamberlerinden.
Zincirlerini okşayıp her seferinde, tanrı tozuyla yıkama ruhunun güneşini. "Anladığın kadar güzel, sevdiğin kadar büyüksün " Git... Yaşamını öl. Ya da doğur yaşamı. Karar senin. Ne diye beni bu karanlık dehlizlere sürüklüyorsun?... Zaten uçup gidenleri yakalamak da imkansız oldu, onlar yıldırım hızıyla dağılarak elden ele dolaşmaya başladı... [Goethe] Yaktığım türkülerin kurtarıcı bir anlamı yoktu [E.B]
Übersetzung anzeigen
On binlerce yıldır sen ve ataların beni yok etmek için uğraşıyor, sen onlardan daha büyük ya da üstün olduğunu mu sanıyorsun? Ezberindeki seni iyi tanıyorum. Seni anlatıyorum asırlardır sana. Ama hiçbir zaman kendinle yüzleşmedin sen. Sofist, stoist, aristik cüce. Seninle kavga edecek değilim, çünkü değmezsin. Sadece yardım etmek istedim, anlamadın gene ve yaktın ruhunun akıl kuşlarını. Çıplak kelimelerle konuştum seninle, anla istedim. Seni kendi sözcüklerinle yok edebilirdim, boynundan yüreğine bir mızrak gibi girer ve çıkmazdım istesem, yapmadım. Çünkü hala ve her şeye rağmen insansın. Acıyorum sana. Duy ve düşün ki, ben aptal bir çocuk/erkek/kadın ruhuyum, güzelliğimi sana buladım. Kötülüğüm iyidir ve merhametim vahşetim gibi insanidir. Neden korkuyorsun benden? Sen insanoğlunun en kötü bilinç halisin, en aymaz, en kısır, en cahil çocuğusun yeryüzünün. Aşksız bir akılsın sen, akılsız bir aşk. Erdemli yalanlar söylüyorsun asırlardır. Zehirli düşler içinde zehir soluyorsun, yeter. Kendiyle ben i arasında sıkışmış bir zavallısın dostum, yapıcıların gibi kölesin sende. Paçandan damlayan kandır, iyi bak.. (Ruhun kanıyor.) Cinselliğin yok senin, gerçek bir seviden meyve vermedin hiç. Sistemin yapay cinlerini bilgin belleme. Onlardan aldıklarını satıyorsun hala. Kendine ait bir fikrin olmadı hiç. Sana aptal, itaatkar bir köle olma demiştim, kendine karşı bile eğilme. Ne sandın beni, sana kendimi değil, seni gösterdim. Tırnağımı bile görmedin henüz, üzülme görmeyeceksin. Büyük bir açlıkla tüketiyorsun her şeyi. Nefes almadan sevişmeliydin oysa yeni özneler için. Kuralları sen koymadın, sen onun koruyucu meleğisin, bekçisi, kapıkulu Derviş yüzlü palyaço... Özgürlüğü ağzına alma sakın, aşk, sevgi, dostluk gibi sözcükler yakışmıyor ağzına. Bilimsel bir peri olduğunu mu sanıyorsun, sanatçı bir akıl mısın yoksa? Kendini esir ettiğin yetmiyormuş gibi, tüm cinnetleri kucaklayan sen değil misin? Ben hiçbir ideolojinin çocuğu değilken bile, beni senden olmamakla suçladın, yargıladın ve infaz ettin. Astığın kendi saf bilincindir dostum. Kendi kalıpların içinde sevmek mi istedin beni, bu histerik bir geviş getirmedir. Beni yok edeceksin demek. Efendilerinin kuyruğunu öperek konuşuyorsun benimle. Yüksek sesle hakarete başladın şimdi. Senden korktuğumu düşünüyor olamazsın, sana her zamanki gibi gülüyorum işte.
Sana ateşi ve suyu veriyorum, zamanın bakir sevisini. Bana ne de kendine karışmadan dinle evrenin şiirini. Ben yanılgılar cennetiyim belki ama sen yanılgılar cehennemi olma. Gurur, yüzünü rehin almış bak, gövdesiz sevişme ruhunla. Burası yeryüzü. Yüzün gibi yersiz Etini öpen rüzgara eğil, azim değilsin sen. Şefkat ormanlarını budamış oduncu Kirpiklerin kanıyor, dudakların kızıl ve gür masallara gebe. Uyanmak için uyumalısın önce. Eğri olmadan doğru olma dostum. Ateş suda, su ateşte, güzellik çirkinlikte saklı. Sana itaat etmeyi öğreten efendilerin, diğer yandan seni sana köle yaptılar. Şimdi sendeki ego tanrılarını daha net görüyorum. Binlerce yıldır senin içindeki beni çıkarmak için büyük bir kavga veriyorum, dinle beni, güçsüzsün, zayıf bir şempanze, pinokyosun sen. Burnun ne kadar uzayacak daha, ne kadar kendini kutsayacaksın böyle. Tarihin, felsefenin içoğlanlarını kendine mısra yapıp daha ne kadar zırvalayacaksın? Sözcüklerine ağaçlar budayıp, gökler inşa ediyorsun, yapma. Her gün biraz daha düşüyorsun yükseldikçe. Yeryüzüne in, ayakların kadar yürü. O kanatlar sana göre değil ve sözcüklerin senin olmaktan çıkmış epeydir. Ağzında karınca sürüsü gibi öğrenilmiş cinler... Yapaysın dostum, fabrika köpeği gibi, plastik bir çiçek gibi yapay. Gökyüzü aynalarına bakıp bakıp sırıtan ruhuna, melekler işiyor şimdi. Yüzünü görsen bende korkarsın, beni görsen aşık olursun kendine. Düşün ki, sen ve ben aynı çığın sırtında iki toz zerresiydik, ses olduk, gül olduk, kan ve merhamet biçtik aynı hızda. Sonra ne oldu? Sen toz zerresinden putlar yarattın kendine, en büyük put sendin. Dedim ki, bir tekme at ona, yürü, İsadan, Muhammedden, büyük adamlardan aşırma kendini, ne de onları karıştırma kendine. Sustuğun kadar korkuyorsun, konuştuğun ölçüde cahil. Büyük sözler yakışmıyor ağzına. Doğruların var senin, eğri, eciş bücüş. Gerçek hakkında hiçbir şey bilmiyorsun, kaldır kafanı göklere bak, içindeki sonsuz güneşleri keşfet. Ama korkuyorsun işte, ölmekten değil, yaşamaktan korkuyorsun sen. Ne kendin olabilecek kadar aptal olmaya cesaretin var ne de kendinden başka benler çıkarabilecek bir dehaya sahipsin. Hayır dostum sen, zavallı bir akbabasın bir yanıyla. Diğer yandan papağan ruhusun o küçük kafanın.
Sen bir mucizeydin bir zamanlar. Yaşam gibi eşsiz ve tek. Ve ölümsüz yaşamaklar verildi sana. Duy ve düşün ki, şimdi karşımda çırılçıplak ve çaresizsin. Kısırsın dostum. Hastalık tüm ruhunu ve zihnini ele geçirmiş bugün. Korkuyorsun. Gel benim arkadaşım ol desem, kırk kere korkacak ve kırk birincide kendini bana asacaksın. Korkma... Ben şeytan değilim. İçindeki şeytanları gösteriyorum sana. Bunun için bendeki şeytanı görmene izin verdim. Bu yüzden mi kaçıyorsun benden ? Kötülüğümü saklamıyorum bak, çirkinliğimi görmene izin verdim. Sen bunun ne demek olduğunu anlayamazsın. Ama gene de düşün isterim, kafanın içinden çıkıp bir saniye düşün, kimim ben, sen kimsin? Aynı güneşin çocuklarıyız, aynı sözcüklerin değil. Sen bundan sonra da konuşacak, zincirlerini okşayıp okşayıp gürleyeceksin yüzüme. Yapabileceğin tek şey bu, içindeki şeytanları doyurmalısın. İşini kolaylaştırmak için benden nefret etme hakkını veriyorum sana. Beni öldürme hakkını değil. Ama artık seninle ilişkimiz bitmiştir. Çünkü asla şifa bulmayacak bir hastalıksın sen, tek gerçek dostunu/sevgilini böyle kaybettin işte. Tırnaklarının içindeki sensin. Oku... Şaşkın bir ünlem gibi üşümeyi kes. Yakana takılmış teneke madalyalardır soru işaretlerin. Kalbinin kılları uzamış, aldırmıyorsun, ruhunun kılı dönmüş. Sen bir yanıyla kuklasın, diğer yandan kuklacı. Çobansın dostum, koyun olduğun kadar. Gül damlaları ölü hücrelerinin. Yarın öleceksin, demediler mi sana? Yarattığın bu cehennem içinde can vereceksin. Sen öteleri gördüğünü söylüyorsun, beş duyuya esir olmuş kesirli bir cin lastiğisin oysa. Sınırları içinde sınırsız bir ışık fırtınasıdır insan, demiştim sana. Ölümsüzlüğüne aşk soyunmuyorsa, ölüm sana giydirilecek, uyan. Sokaklar senin, ırmaklar, denizler, dağlar ve tüm dünya kalabalığı. Duy ve düşün ki, ben benden aldığım bir hızla yaktım tüm benleri. Çoğaldım sınırsız benler içinde. Ruhumun sözcüklerinden ışıklı hileler üflemedim sana. Çirkinliğimde güzeldim, hatalarımda gerçek... Tanrı giyinmedim ne de peygamber çiçeği ruhuma. Sana senden mısralar verdim, oku. Benden sırlar verdim sana. Ateşin, suyun ve tüm nesnelerin ilk haliyim ben, korkma. Kambur bir bataklık gibi emiyorsun her şeyi. Dudakların ıssız bir şiir gibi küskün kendine. Şekerli dağların var madem, dilinin içinde ısırgan ateş çiçekleri, öğret kendine o zavallı kuklanın marifetlerini. Sen tüm yaşama soyunmuş bir ağaçsın, dallarını incitme. Ne olduğun gibisin, ne bildiğin şey... Sözlerden arın. Kendinden ve nesnelerden ve gecenin karanlık peygamberlerinden.
Zincirlerini okşayıp her seferinde, tanrı tozuyla yıkama ruhunun güneşini. "Anladığın kadar güzel, sevdiğin kadar büyüksün " Git... Yaşamını öl. Ya da doğur yaşamı. Karar senin. Ne diye beni bu karanlık dehlizlere sürüklüyorsun?... Zaten uçup gidenleri yakalamak da imkansız oldu, onlar yıldırım hızıyla dağılarak elden ele dolaşmaya başladı... [Goethe] Yaktığım türkülerin kurtarıcı bir anlamı yoktu [E.B]
Übersetzung anzeigen