• '' 20 '' Konu Açan yada mesaj yazmış olan Rütbe '' Özel üye '' olucaktır.. Vip üye de 200 konu yada Cevap vermiş olan Rütbe kazanacaktır saygılar

elektronik müziğin tarihçesi

gizlirakip

Vip Üye
5 Yıl ve Daha Eski Üyemiz
Özel Üye
Katılım
23 Ocak 2010
Mesajlar
189
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
istanbul/zeytinburnu
Enst.
korg pa800 & psr a1000tr & bağlama
Müzik tarihi boyunca enstrümanlar hep mekanik olmuştur. Mağara duvarlarını tımbırdatan ilk insanlardan idamdan önce boru öttürüp trampet döven ortaçağ askerlerine, padişahına mandolin çalan soytarıya kadar eli enstrüman tutan herkes, ses üretmek için havayı titretmeye güvenmiştir. O zamandan bu zamana değişen çok bir şey yok, hala en güzel sesler sadece havayı titreten akustik enstrümanlardan çıkar ama artık tek alternatifimiz onlar değil. 20. yüzyılla her şey değişti ve işin içine elektrik girdi.İster inanın ister inanmayın, elektrikle ses çıkaran ilk şey telgraftır. Zaten elektrik akımını müzikte kullanma fikri de telgraf sayesinde ortaya çıkmış; mıknatıs üzerinden bir elektrik akımı geçirirseniz ortaya bir vızıltı çıktığı fark edilmiş. Devrelerle oynayarak bu vızıltının tonlarını değiştirmek mümkünmüş. Elisha Gray adlı bir mucit, bu garip seslerle bir armoni yaratmaya ilk heveslenen kişi olmuş ve telgraf aletini modifiye ederek bu vızıltıyı farklı tonlarda çıkartmayı başarmış. 1874’te bu devrelerin birkaç tanesini birleştirip piyanoya benzeyen tuşlu bir çalgı bile yapmış. Yapmış demekten ziyade yapmaya niyetlenmiş desek daha doğru olacak, çünkü uygulama fikir kadar başarılı değilmiş.Fikir başarılı dedik ya; 1900’lere gelirken Homer Duddell adlı bir mucit, "Singing Arc" adlı bir klavye yapmış ve gerçekten çalışan bu klavye Elisha Gray’in fikirlerine dayanıyormuş. Tabi bu enstrümandan doğru notalar beklememek gerekiyormuş. Doğru notalar veren ilk klavye, Lee De Forest’in “Audion Piano”suymuş, gerekli ses frekanslarını yaratmak için elektron tüpleri kullanıyormuş. Tabii bu icat kusursuz olsaydı bugün de kullanılırdı. Peki bugün kullanılıyor mu? Demek ki kusurları varmış. Peki neymiş o? "Audion Piano"da kullanılan elektron tüpleri, en ufak sıcaklık değişimlerinde akor kaçırıyormuş. Yani hava sıcaklığı değiştikçe bu tüpleri de değiştirmek, başka bir deyişle piyanoyu hiç durmadan akort etmek gerekiyormuş.O güne kadar klavye en popüler müzik yaratma aygıtı olarak düşünülse de tek yol bu değilmiş. Leon Theremin’in kendi adını taşıyan enstrümanı varmış mesela. İlk kez 1920’de görücüye çıkan bu cihaz, üzerine bir çift anten takılmış tahta bir kutuymuş. Tabii içi boş bir kutu değil, içinde eski dostumuz elektron tüpü varmış ve ses çıkarmak için ellerin bu antenler etrafında hareket edilmesi gerekiyormuş."Theremin"i çalmak için sol elinizle sesin seviyesini, sağ elinizle de notaları ayarlamanız gerekiyormuş, sadece ellerinizi antenlerin yanından gezdirerek. Biz bu garip aletin sesini duyma şansına sahip olduk, ucuz bir orgla çıkarılmış keman sesine benziyor.Peki bu icat hala kullanılıyor mu? Hayır. Demek ki bu da kusursuz değilmiş. Aslında Jean Michel Jarre buna benzer bir şey kullanıyor ama biz kendisine sahici müzisyen gözüyle bakmadığımız için(!) bir problem yok.


Transistorün yaygınlaşması ve bu yeni oyuncaklara olan ilgi, synthesizer adlı yeni bir enstrümanın doğmasını sağladı. O güne kadar sesler hep fiziki şekilde yaratılırken bu yeni cihaz her şeyi elektronik olarak yapıyor ve “işte teknoloji budur” dedirtiyordu. Bu oyuncakla ilk oynayan Robert Moog'du ve oyuncağının adı da Moog synthesizerıydı. Bu kez devrim yaratan şey, önceki orgların sadece piyano sesi çıkarması, en azından çıkarmaya çalışması, bu enstrümanın ise istediğiniz başka enstrümanları da taklit edebilmesiydi.Farklı sesler için farklı cihazlara, yani “sequencer”lara sahipti, her yeni ses için bu kutulardan bir tane almanız gerekiyordu ve sonuçta ortaya devasa bir şey çıkabiliyordu. Üstelik önceden programlayıp kendi kendine de müzik çaldırabiliyordunuz. 1960’lardaki uzay çağı konulu tüm filmlerin, dizilerin müziklerini işte bu alet yapıyordu. Birkaç Moog’u birleştirip bir orkestra kurabiliyor, matematik problemleri çözdürebiliyor ve uzaya çıkarabiliyordunuz.Buraya kadar hiç bilgisayarlardan bahsetmedik. Çünkü 1950’lerin sonuna kadar bu ikisini birleştirmek kimsenin aklına gelmemişti. Mühendisler bu ikisinin aslında çok iyi geçindiklerini bulduklarında müzikle elektriğin ilişkisi doruğa ulaşmış oldu. 1970’de üretilen Fairlight CMI, bir Moog ile bir bilgisayarın birleşmiş haliydi ve br bilgisayar ekranı ile bir de klavyesi vardı. Hafızaya yüklediğiniz şarkıları çalıyor, isterseniz o anda kendine göre varyasyonlar yaratıyordu. Üstelik bugün “sampling” dediğimiz şeyi yapabiliyordunuz; yani gerçek bir ses yükleyip bunu klavye ile farklı tonlarda çalabiliyordunuz. O güne kadar bunu yapan tek aygıt Mellotron idi ve bunun için kaydettiğiniz sesi orgla fabrikaya göndermeniz gerekiyordu. İlk dijital synthesizer CMI, işleri ışık hızında çabuklaştırmıştı.1980’lerde Yamaha DX-7 ile işler iyice rayından çıktı; artık orglar evlere kadar girmeye başlamış, 80’lere özgü felaket bir müzik ortaya çıkmıştı. Bu sırada bilgisayarlar ve klavyeler arasında MIDI denen bir standart oturdu. Sampling ve sequencing sayesinde davul makineleri üretildi. İşin en ilginç yanı ise bugünün ileri teknoloji ürünü synthesizerlarının kopyalamada en başarısız oldukları seslerin, ataları olan analog klavyeler oluşu!


Başka bir acayip ses çıkarma aygıtı da 1930’larda Bell Laboratuarları tarafından üretilen Vocoder. İnsan sesini simüle etmeye niyetli bu aygıtın asıl amacı telefon operatörü olarak kullanılmakmış ama kaderi Korg tarafından kullanılan klavyeli bir enstrümana dönüşmek ve robotik sesiyle Beastie Boys’un “Intergalactic”ine çerez olmak şeklinde gelişmiş.1930’ların sonunda gelinen durum şuydu: Elektromanyetik sinyalleri müzik haline getirmek için elektron tüpleri kullanılıyordu ve elektron tüpleriyle de kilise orglarına benzeyen orglar yapılıyordu. Bunun sebebi bu orgların çok kullanılması ama çok da pahalı olmalarıydı. 1930’larda durum hala çok da parlak değildi, ancak çok çok pahalı tüpler kullanıldığında ve sürekli değiştirildiğinde gerçekten tatminkar bir ses alınabiliyordu, yani maliyet bakımından değişen pek de bir şey yoktu. Bu durumun değişmesi için bir on yıl daha geçmesi ve bu tüpler hakkında daha çok araştırma yapılması gerekti.Tüplerin kullanılması daha pratik hale gelmesine rağmen ortadaki bir diğer sorun, bu teknolojinin sadece borulu org benzeri sesler çıkarmak için kullanılmasıydı. Öte yandan bir piyanoda 88 tuş vardı ve tek bir tuş için bile çok fazla tüp ve malzeme kullanılması gerekiyordu, bu da piyano kadar zengin bir gam aralığına ulaşılmasını engelliyordu. Başka bir şeyler bulmak gerekliydi.Elektron tüpleriyle bu işin olmayacağını anlayan Laurens Hammond, 1930’ların sonunda efsanevi orgunu geliştirdi. Nasıl anlatalım bilemiyoruz, bu orgun yaptığı şey her tuşa minyatür bir elektrik motoru bağlamaktı. Bu motorlar ufak tekerlekleri döndürüyor, elektromıknatıslar yanında dönen bu tekerlekler, farklı frekanslarda elektromanyetik dalgalar üretiyordu. Yıllar boyunca org denen şeyi ticari olarak tüketilebilir halde tutan tek teknoloji bu oldu.II. Dünya Savaşı’ndan sonra elektrik motorlarına gerek bırakmayan yeni teknolojiler ortaya çıktığında da Hammond’ın sesi öyle bir bağımlılık yaratmıştı ki torunlarına göre çok daha pahalı kalmasına rağmen popüler olmayı sürdürdü. Savaştan sonra en popüler olan aygıt, 1960’lara kadar el üstünde tutulacak Fransız icadı "Clavioline" idi. Aslında piyanonun sesini zenginleştirmek için bulunan bu enstrüman, kolayca taşınması sayesinde dönemin popçuları arasında seviliverdi. Daha sonra üretilecek minik ve ucuz orgların atası işte bu ufaklıktı.1950’lerde elektronik müziğin yeni zehiri transistör oldu. Bütün elektronik ıvır zıvırda olduğu gibi transistör orgların da fiyatını düşürdü. Yeni çıkan ürünlerin arasında hala hatırlanacak kadar başarılı olan "Fender Rhodes"un sesi eminiz çok tanıdıktır. O zamana kadar piyano sesini çıkarmakta hep çuvallayan orgların aksine bu “elektrikli piyano” ucuzdu, taşınabilirdi ve kendine özgü başarılı bir sese sahipti. "Taxi" dizisinin jeneriğini biliyor musunuz, işte o şarkı bir Fender Rhodes ile çalınmıştı
__________________
Vurulduk ey halkım.. Unutma bizi......
 

Benzer konular

Demonu Paylaş Yine Yarışma Yapalım mı ? Anket

  • Evet

    Oy: 16 66.7%
  • Kararsızım

    Oy: 7 29.2%
  • Hayır

    Oy: 1 4.2%

Delüxe üyelik Yapın sizinde olsun.. (Sunucu Ödemeleri için katkınız olsun)

Son kaynaklar

Geri
Üst