Cevap: Gorme Engelli Muzisyen Ve Piyanistler Burada Toplanalim
Bülbül sesli hafıza veda
Dinî ve lâdinî musikinin son büyük temsilcisi Hafız Kani Karaca, kültür tarihimizde derin izler bırakarak hayata veda etti. Türk musikisinin büyük üstadlarından meşk eden Karaca, musikimizin adeta canlı bir arşivi idi.
Siyah gözlükleriyle yer etmişti zihnimizde. Dolaştığı perdeleri kusursuz basan davudî sesi, İstanbul ağzıyla ve makamdan makama geçerek okuduğu Kur"an"lar, Mevlidlerle hafızlığı sanat neşesiyle icra eden kuşağın son temsilcilerindendi. Türk musikisinin, icra edecek babayiğit kalmadığı için unutulmaya yüz tutan en zorlu eserleri zihninde kayıtlıydı.
Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Hafız Kani Karaca"nın hayatı aslında doğuşundan itibaren bir roman gibidir. 1930 yılında Adana"nın Adalı köyünde dünyaya gelir.
Karaca"nın kabiliyetini keşfeden ilkokul öğretmeni, hafız yapmak için halasından izin alır. Kani Karaca, köyün imamı Ali Rıza Efendi"den hıfzını bitirir ve 9 yaşında hafızlık icazetini Adana"da alır. 1950 yılında İstanbul"a gelir. Hafız Saadettin Kaynak"tan dört yıl kadar solfej, üslup ve tavır bilgileri öğrenir. Saadettin Kaynak genç öğrencisinin kabiliyetinden ve azminden çok emindir. "Ben onu öyle bir yetiştireceğim ki, bütün dünya tanıyacak" der ve hayatının sonuna kadar da onunla özel olarak ilgilenir.
1953 yılında, özellikle kudümle usul vurmayı öğrendiği, başta Mevlevi ayinleri olmak üzere pek çok eser meşk ettiği Saadettin Heper"le tanışır. Bu tanışmayı kendisi şöyle anlatır: "Saadettin Kaynak"ın Sıraserviler"deki evinde meşkederken Saadettin Heper de geldi. Saadettin Kaynak, "Oğlum, bu zat musikide benden daha yüksek, bana bir emr-i Hak vaki olursa ben seni buna emanet ediyorum" dedi. İlk önceleri Tophane"deki Kadirihane"de meşk ederdik. Bir ara özel olarak evime gelir ve bana meşk ederdi."
Kani Karaca, daha sonra üslup ve tavır yönünden çok etkilendiği, Üsküdar tavrı denilen Kur"an okuma tarzının son temsilcisi Yeraltı Camii İmamı Hafız Ali Efendi"nin öğrencisi olur.
Musiki kültürümüzün canlı tarihi
Konya"daki sema törenlerinde icra edilen Nat-ı Mevlânâ, Kani Karaca"nın sesiyle özdeşleşmişti bizim nesil için. İlk yıllarından beri Konya ve İstanbul"da düzenlenen Hz. Mevlânâ"yı anma törenlerine naathan, ayinhan ve kudümzen olarak katılmaktaydı. Mevlevi mukabelelerinin düzenli olarak başlamasını şöyle anlatmaktaydı Karaca: "1955"te Konya"da Mevlevi ayinine başladık. Ben güftesi Mevlânâ Hazretlerine, bestesi de büyük bestekar Itri Dede Efendiye ait olan Rast makamındaki Nat-ı Mevlânâ"yı Kaynak hocadan meşk etmiştim. Saadettin Kaynak"ın vefaatından sonra Saadettin Heper hoca ile Nat-ı Mevlânâ"yı tekrar (onun tabiri ile daha doğru şekliyle) meşk ettik. Biz Konya"ya gitmeden evvel Sadi Hoşses ve arkadaşları tarafından 1950-1955 yılları arasında kendi talebeleri ile Konya Şahin Sineması"nda 15-20 dakikalık bir Mevlevi ayini icra edilirmiş. Ne zaman ki Saadettin Heper hoca ön plana çıktı. Konya Belediyesi bu işi ele aldı ve bu organizasyonu ona verdiler. Ben 40 seneden beri Konya"ya gider gelirdim."
Zamanımızda adet olduğu üzere hüdâî nâbit biten nevzuhur sanatkarlardan değildi Kani Karaca. "Eski kuşak sanatkarların devrine" yetişmiş, onlardaki bilgilerin kendileriyle birlikte kaybolacağını anlamış ve haftanın her günü bir meclisten bir meclise meşk için koşturmuştu. Bu sayede birçok sanatkardan istifade etmiş, dinlediği eserleri son derece kuvvetli hafızasına kaydetmişti. Makam geçkileri ile ünlü Kani Karaca, gayretlerini ve bu bilgileri kazanmasını şu şekilde özetliyordu: "Biz hoca gördük, üstad gördük, bunların önünde diz çöktük, onlardan feyz aldık. Biz evelallah bunların meyvelerini topluyoruz. Ben eğer şu anda İstanbul"a gelseydim, hiçbir şey öğrenemezdim. Çünkü İstanbul"un o eski müzisyenleri kalmadı, öğretecek kimse de yok. Biz bu hususta epeye uğraştık. Şöyle diyebilirim ki gerek kulak dolgusu, gerek özel meşk ile binlerce eser geçtik ve pişirdik. Mesela bugün 36 küsur Mevlevi ayini diyelim bunların hepsini ezbere okurum." Kani Karaca icracı olduğu gibi bestekârdı da.
TRT"de uzun yıllar görev yapmış, Türk Musikisi Devlet Konservatuarı"nda da usul ve repertuvar öğretmeni olarak çalışmıştı.
Musikimizin canlı hafızası olan Hafız Kani Karaca"nın sağlığında kıymetini biz ne derece bildik tartışılır ama yabancılar onu "bülbül sesli hafız" olarak tanımaktaydı. Amerika"da ve birçok Avrupa ülkesinde Kani Karaca"nın okuduğu Mevlevi ayin-i şerifleri ve Nat-ı Mevlânâ kasetlerden dinlenerek meşk ediliyor. İngilizler, özel sipariş ile, Kani Karaca"ya Hatipzade Osman Efendi"nin Rast Karı Natık"ını okutmuşlar. 1989 ve 1990 yıllarında İhsan Özgen ile Atina ve Selanik"te verdiği konserlerin canlı kayıtlarından plak ve CD yapılmış.
"Kaniciğim nerede okumuştuk?"
Tanıyanlar Kani Karaca"yı gözleri görmeyen ama gönlü açık bir şahsiyet olarak anlatıyor. Hoş sohbeti, renkli kişiliğiyle dost meclislerine neşe katardı. En büyük özelliklerinden biri de taklit kabiliyeti idi. Türkçenin çeşitli şivelerini, tanıdığı kişilerin konuşma tarzını ve sesini başarıyla taklit ederdi. Hatta bir gün hocası Üsküdarlı Ali Efendi"yi taklitle bir aşr-ı şerif okuyup teybe kaydetmiş. Ali Efendi bu kaydı dinlediğinde kendisi okudu sanıp "Kaniciğim biz bunu nerede okumuştuk?" diye sormuş.
Ali Ulvi Kurucu merhum ise "Hafız Kani"yi Dinlerken" isimli manzumesinde onun hakkında şöyle demektedir:
.... Bu nurdan ses, gerilmiş ufka, bazen bir gümüş tüldür,
Ve bazen, ah ü feryad eyleyen bir dertli bülbüldür!..
Yakar ateşli feyadiyle, dem tuttukça eflaki,
Mezamiriyle coşmuş, Hazret"i Davud okur sanki! ...
KADRİNİ SENG-İ MUSALLADA BİLİRLER
PROF. DR. EMİN IŞIK:
Kani Karaca"yı anlayabilmek için, onun gibi musiki ilmine vâkıf olmak lazım. Bir vatandaş bana "Hafız-ı Kur"an olan bir kişinin lokantalarda, restoranlarda fasıl heyeti ile şarkı söylemesi doğru mu?" diye bir soru sordu. Ben de o kişiye, "O bir baba, 70 yaşında ve üç çocuk sahibi. Onun musiki kültürü ve icrasını anlayabilecek insanlar kalmadı. Onu kınayacak yerde, onu bu hale getiren halkı ve yöneticileri kınamanız lazım" demiştim.
NECDET YAŞAR:
Osmanlı musikisinin ve kültürünün son temsilcisi olan üstadların talebesi idi. Yurtdışında, dünyayı 7 asır idare etmiş olan Osmanlının şaheser musiki eserlerini dinlemek için konserlere akın ediyorlar. Kani Bey de bu doyumsuz musiki lezzetinin son temsilcilerindendi.
AHMET ÖZHAN:
Makam seyri ve geçkileri konusunda bir virtüözdü. Çok nadir ve tam bir enstrüman gibi kullandığı bir sese sahipti. Alaeddin Yavaşça hoca, "Kani nadirattan bir zattır" derdi. Saadettin Heper ve Saadettin Kaynak gibi hocalardan makam, usul ve repertuvar dersleri, Hafız Ali Üsküdari"nin talebesi olarak Üsküdari diye anılan kıraat tarzının son temsilcisi idi. Büyük bütün usulleri bilirdi, emprovize musikiye son derece vâkıftı. Hiç kimse yegane değildi ama Kani Ağabey, yeganeliğe çok yakın bir insandı.
NİYAZİ SAYIN:
Türk musikisine sırt çevrildiği bir dönemde Kani"den istifade eden etti ama hali hazırda onun gibi musikiyi bilen ve icra edebilen bir kişi de mevcut değil. Osmanlı-Türk musikisi geleneğinin son temsilcilerinden dersler aldı. Ömrünün sonuna kadar da o tecrübe ve kabiliyetinin hizmetkarı oldu.
ABDİ COŞKUN:
Kani Karaca"nın hayatta iken tam anlamı ile kadrinin bilindiğini söylemem mümkün değil. Ancak, çok şükür ki onun döneminde ses kayıtları mevcut idi. Bundan sonra, Kani Karaca adına enstitüler kurulmalı ve onun kayıtları ve hatıraları laboratuvarlarda incelenmeye tabi tutulmalıdır.
Abdullah Yalvaç